Özel çocuklar için özel bir okul: Can Arkadaş Özel Eğitim Kurumu
“Biz bireyi tüm gelişim alanlarıyla değerlendirip toplumun içerisine katabilecek çalışmalar yürütmeyi hedefliyoruz. ‘-Mış gibi’ yapan değil, bu özel bireyler için yaşamda ihtiyaç duyacakları nitelikleri üretim içinde gerçekten kazandıran bir eğitim süreci yaratmak istiyoruz.”
Seferihisar’da çok “özel” bir kurum var, Can Arkadaş Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi. 2006 yılından bu yana faaliyet sürdüren kurum, bu dönemin başında yeni binasına taşındı ve gerek eğitim anlayışıyla gerek verdiği bütünlüklü hizmetle, kendi alanında Türkiye’de parmakla gösterilecek bir noktaya geldi. Kurucusu Deniz Tolga İnci’yle, özel eğitim ve Can Arkadaş üzerine konuştuk. Video röportajımızı ise çok yakında Seferi Keçi’nin youtube kanalından izleyebilirsiniz.
– Yaptığınız iş, yani özel çocukların gereksinimlerini karşılayacak özel bir eğitim vermek toplum tarafından doğru algılanıyor mu? Bu eğitimi ve amaçlarını tanımlayarak başlayalım isterseniz… Deniz Tolga İnci: Biz hep birilerini çok sevdiğimizi, birileri için bir şeyler yaptığımızı söyleyen bir toplumuz. Fakat karşı karşıya gelince hiç de öyle olmadığımızı görüyoruz ne yazık ki. Engellilerin eğitimi konusunda da böyleyiz. Toplum olarak sözde engellilere karşı çok iyiyiz, çok sıcak davranıyoruz, onlar için koruyucuyuz, kollayıcıyız. Ama ne zaman ki gerçek hayatta onlarla karşı karşıya kalıyoruz, o zaman farklı bir durum ortaya çıkıyor. Özel çocuklarımız okullarda, özellikle diğer çocukların velileri tarafından sınıflarında istenmeyebiliyor. Onlar için oluşturulan sınıflar, onların eğitim ihtiyaçlarını karşılar nitelikte değil.
Toplum olarak bu bireylere “engelli” deyip geçiyoruz. Evet, bu bireyler bazı bakımlardan farklı olabilir, akranlarına göre yetersiz olabilir, ama bunların bir engele dönüşmemesi toplumun elinde. Bunları bir engele dönüştüren ya da engel haline gelmesine seyirci kalan, toplumun ta kendisi…
İşte özel eğitimin anlamı burada ortaya çıkıyor. Yetersizliği olan çocukların yetersizliklerinin engele dönüştürülmesini önleyen; yetersizliği olan bireyi kendi kendine yeterli hale getirerek toplumda bağımsız, üretici bir rol kazanmasını sağlayan, bu yöndeki becerilerini geliştiren eğitimdir özel eğitim.
Bizim eğitim sistemimiz ise Türkiye’deki engelli eğitimini çok uzun zamandır engelli bireylere, özellikle küçük yaştaki bireylere okuma yazma öğretme, matematik öğretme gibi bir kısır döngü içerisine çekti. Oysa engelli bir bireyin eğitiminde sizin temel argümanınızın şu olması gerekiyor; o bireye toplumsal yaşama katılabileceği tüm alanlarda destekleyici eğitim vermek zorundasınız. Doğru eğitim modeli böyle olmalı.
Sadece okuma yazma biliyor olması, bir engellinin toplumsal yaşama katılmasını sağlamıyor. Onun iş yaşamına, sosyal yaşama katılabileceği diğer alanlarda da destekleyici çalışmalar yürütmelisiniz. Engelli eğitiminde temel, kişinin ileride kendi başına bağımsız yaşayabilmesini sağlayabilecek eğitimi vermek olmalı. Bu mesleki anlamda olabilir, kendi kişisel gelişimine yönelik olarak kazanması gereken bilgi ve beceriler konusunda olabilir, sosyal bağlar kurabilecek bir özgüven kazanması olabilir…
Bizim burada yapmaya çalıştığımız şey bunun karşılığı aslında. Yaklaşımımız, buradaki hedefimiz bu.
– Buradaki çalışmalarınızdan bahsedelim o halde?
– Daha proje aşamasındayken hedefimiz, bu kapıdan içeri giren engelli bir bireyin tüm gelişim alanlarına yönelik destek sağlayacak bir yapı oluşturmaktı. Öncelikle tabii ki bir mesleki eğitim hedefimiz vardı. Üretirseniz, üretime katılırsanız, karşılığında geçiminizi sağlayacak parayı kazanabilirseniz, kendinizi mutlu hissedersiniz. Bu herkes için böyledir. Engelli bireylerin de, kendilerinin üretime katılabileceklerini görmelerini sağlayacak bir meslek eğitim atölyesi kurduk. Şimdi kurumsallaşmış bir firmanın bir ürününün bir bölümünü atölyemizde üretmeyi hedefliyoruz. İzmir Organize Sanayi Bölgesi’nde birkaç uluslararası firmayla görüşme halindeyiz ve kısa süre içinde bu projeyi hayata geçireceğiz. Çocuklarımız üretime katılacak ve hak ettikleri karşılığı alacak. Buradaki amacımız onları bir iş yapıp, para kazanır noktaya getirmek. Ama daha önemlisi üretime katılmaları ve bir işte çalışma becerisini kazanmaları.
Bunun haricinde müzik atölyesi, sanat atölyesi ve mutfak atölyesi çalışmalarımız var. Mutfak atölyesindeki temel amacımız bireylerin kendilerine yardımcı olacak aile fertleri olmadan, kendi başlarına temel yeme içme ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri ve yaşadıkları mekânın temizliğini yapabilmeleri için ihtiyaç duydukları becerileri kazandırmak.
Müzik atölyemizde ise müzisyen arkadaşlarımızın da desteğiyle öğrencilerimizin grup halinde farklı sesleri ortak bir müziğe dönüştürecekleri bir ritim atölyesi oluşturmaya çalışıyoruz. Müziğe yeteneği olan öğrencilerimiz varsa, bu yeteneklerini geliştirecek çalışmalar yürüteceğiz. Yeteneği olmayabilir ama seviyordur, müzik ona iyi geliyordur, birçok öğrencimiz için geçerli bir şey bu, bu öğrencilerimizin de keyif alması için, hayatında müziğe daha fazla yer verebilmesi için atölyemizi değerlendireceğiz.
– Eğleniyor olması bile yeterli, değil mi?
– Temel kuruluş amaçlarımızdan birisi bu zaten. Her etkinliği eğlenme amaçlı düşünüyoruz. Sanatsal çalışmalar, iş ve atölye çalışmaları, oyun çalışmaları; hepsinde temel amacımız öğrencilerimizin eğlenmeleri, keyifli zaman geçirmeleri. Gittikleri her alanda sıkıntı yaşıyorlar, bari burada keyifli zaman geçirsinler.
– Girerken gördüğüm bir de küçük bahçeniz var tarım için kullandığınız…
– 400 metrekareye yakın bir bahçemiz var. Yeni binamızda iki farklı bahçe uygulaması yaptık. Çocukların gün içerisinde eğitim aralarında, boşluklarda, oyunlarla geçirecekleri bir alanımız var. Bir de arka tarafta, daha korunaklı bir alanda tarımsal üretim hedefli bir bahçemiz var. Burada gerçekten tarım yapmak istiyoruz.
Engelli eğitiminde “-mış gibi” yapılan çok şey vardır. Biz gerçekten üretmek istiyoruz. “Bahçemiz var, çocuklarımız toprak ile oynayacak, enerjisini atacak” filan değil, gerçekten tarım yapıyoruz. Bizim çocuklarımızın bir şeyler üreterek hayata katılmaları gerekiyor. Bahçemize mevsime uygun sebze dikimleri yaptık. Öğrencilerimiz onların düzenli olarak sulanmasını, etrafının çapalanmasını, gübrelenmesini, bakımını gerçekleştiriyor. Bu bahçeyi zaman içerisinde daha da kapsamlı bir tarım alanına dönüştüreceğiz.
– Spor salonunuz nasıl bir işlev kazanıyor?
– Buradaki amacımız şu; özellikle otizm ya da orta ve ağır mental gruplardaki öğrencilerimiz, beslenme alışkanlıklarındaki bozukluklara ya da hareket kısıtlığına bağlı olarak bir kilo sıkıntısı yaşıyorlar. Bunları ortadan kaldırabilecek alternatif çalışmalar yapmak istiyoruz. Şu anda elimizde 3 koşu bandı var. Kurumumuzun fizyoterapistinin kontrolünde ve gönüllü beden eğitimi öğretmeni arkadaşlarımızın desteğiyle, bu öğrencilerimizle hareket kısıtlıklarını ortadan kaldıracak çalışmalar yürütüyoruz.
Ayrıca farklı bir model uygulamak istiyoruz o salonu kullanırken. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan, çok dar alanlarda çalışmayı sevmeyen öğrencilerimize yönelik bazı çalışmaları da orada yürüteceğiz. Ritmik sayma gibi hareket eşliğinde yapılacak çalışmalar için de salonu değerlendireceğiz.
– Bir de Olimpiyatlara katılacaksınız, o nasıl gelişti?
Biz spor salonumuzda böyle çalışmalar yürütelim derken, Seferihisar’ın Almanya’daki kardeş kenti ve bizim de proje ortağımız Hamm kentinden, orada düzenlenen engelli olimpiyatlarına katılmamız yönünde bir davet geldi. Masa tenisi, atletizm, yüzme ve bowling dallarında 6 öğrenciyle katılacağız.
Başta biraz tedirgindik ama İlçe Gençlik Spor Müdürlüğü’nün ve bizimle çalışan gönüllü antrenör ve beden eğitimi öğretmenlerimizin desteğiyle, oldukça iyi hazırlandı öğrencilerimiz. Müdürlüğün “Mutlu Çarşamba” adıyla engellilerin spor yapması için organize ettiği proje bizim için de iyi bir olimpiyat hazırlığı oldu. Kaynaştırma anlayışıyla düzenlenmiş, engelli olan ve olmayan 10.000 sporcunun katılacağı bu yarışmalarda öğrencilerimiz en iyi şekilde ülkemizi temsil edecekler. Bizim çocuklarımızın açılış seremonisinde stadyumda bayrağımızı taşıması bile çok heyecan verici bizim için. (Not: Biz bu söyleşiyi gerçekleştirdikten sonra düzenlenen yarışmalarda Can Arkadaş Özel Eğitim Kurumu’ndan öğrenciler 3 altın 1 bronz madalya kazandılar.)
– Özel eğitim için özel materyaller de gerekiyor sanırım. Bu bakımından okulunuzun yeterliliği ne? Nasıl çalışmalar yürütüyorsunuz?
– Okullarda açılan özel eğitim sınıflarındaki sıkıntılardan biri de eğitici materyallerdir. Özel eğitimi materyalsiz düşünemezsiniz. Yeni binamıza taşınmamızla birlikte bu alanda da yeni bir çalışma başlattık. Engellilerin eğitiminde kullanılacak materyaller üretmek isteyen bir firma Ar-Ge süreçleri için bizden destek istedi. Üretmek istedikleri eğitici materyalin görsellerini ve hedeflerini bize ulaştırıyorlar. Arkadaşlarımız yürüttüğü çalışmanın ardından Firma ortaya bir prototip çıkarıyor. Biz kullanıyor ve eksiklerini tespit edip bir değerlendirme raporu gönderiyoruz. Sonrasında artık ders sırasında kullanılabilecek son şekli elimize ulaşıyor ve kullanmaya başlıyoruz. Varsa eksikler yine tespit ediliyor ve nihai şekil veriliyor. Bu çalışmayla hem kurumun çok farklı eğitici materyallere ulaşmasını sağladık, hem de özel eğitim alanındaki gelişmelere bizim de bir katkımız oldu.
– Özel eğitim alanında böyle çok yönlü kurumlar yaygın mı Türkiye’de?
– Fiziksel olarak çok daha büyük kurumlar var elbette. Ama kendimizi özel, farklı ve tek olarak gördüğümüz bir nokta var bizim. Biz bireyi tüm gelişim alanlarıyla değerlendirip toplumun içerisine katabilecek çalışmalar yürütmeyi hedefliyoruz. “–Mış gibi” yapan değil, bu özel bireyler için yaşamda ihtiyaç duyacakları nitelikleri üretim içinde gerçekten kazandıran bir eğitim süreci yaratmak istiyoruz. Bunu ayrı ayrı alanlarda yapan örnekler var ama bu kadar çeşitli alandaki etkinliği kendi bünyesinde barındırmakta özel bir noktadayız.
– Tüm bu etkinlikleriniz ve imkânlar sadece sizin öğrencilerinizin kullanımı için mi, yoksa başka öğrenciler de faydalanabiliyor mu?
– Kesinlikle kullanmalarını istiyoruz, bunu olabildiğince teşvik ediyoruz. Bu vesileyle özel eğitimin çok temel başka bir boyutundan bahsedeyim, kaynaştırma eğitiminden. Burada temel amaç engelli bireylerle diğer bireylerin ortak bir alanda, ortak bir sınıfta zaman geçirmesidir, birlikte büyümesidir. Bu bağın kurulmasıyla bu bireylerin toplumsal yaşamda birbirlerine destek olmalarını sağlamak, engeller kalktığında bu özel bireylerin neleri başarabileceğini topluma göstermek mümkün. Biz buna destek olalım istiyoruz.
Genelde şöyle bir algı vardır; veliler, öğretmen arkadaşlar, çocuklar kaynaştırma eğitimiyle bizim engelli çocuklarımıza bir iyilik yapıldığını düşünür. Hatta bütün sistem bu hissiyata sahiptir. Ama aslında tam tersi doğrudur. Bizim engelli çocuklarımızın o sınıflarda olması, o sınıftaki bireylere ve tüm topluma bir iyiliktir.
Okul hayatının bir kısmını engelli bir bireyle geçirmiş bir sınıfı düşünün. O sınıftaki çocuklar, ileride geleceğin büyükleri olacaklar, bu ülkeyi yöneten, sorumluluk taşıyan insanları olacaklar. Bu insanlara şunu anlatma ihtiyacı ortadan kalkacaktır; “kenti dizayn ederken engelli bir yurttaşın ulaşımını sağlayabileceği rahat alanlar yaratmalısınız, kaldırımların yüksekliği şöyle olmalı, rampalar şöyle olmalı…” Bireyler, engelli ya da diğer dezavantajlı bireylerle birlikte zaman geçirdiğinde, onlara tekrar dönüp bir şey anlatmanıza gerek kalmaz. Empati kurma yeteneğine sahip, vicdanlı bireyler yetiştirmiş olursunuz. Vicdanlı bireylerin yetişmesidir zaten ülkelerin toplumsal olarak daha ileriye gitmesini sağlayan. Bunu ancak siz, o sınıflarda bu ortamları sağlarsanız yapabilirsiniz.
Bir örnek vereyim isterseniz, 21 Mart Dünya Down Sendromu Farkındalık Günü kapsamında, hemen yanı başımızda olan Nejat Hepkon İlkokulunun bir şubesini buraya davet ettik. Öğrencilerimiz misafir öğrencilerle etkinlik bahçemizde oyunlar oynadılar, birlikte zaman geçirdiler. Çok keyifli birkaç saat oldu. Zannedersem 2 ya da 3 gün sonrasıydı. Bir baktık o çocuklar okullarından çıkmış, ellerinde resimlerle koştur koştur buraya geliyorlar. O günün anısına resimler çizmişler, bize getirdiler. Çok güzeldi, hedeflediğimiz şeye ulaştığımızı gördük. Kendisini yanında down sendromlu bir arkadaşıyla el ele tutuşurken çizmiş çocuk. Bu örnekleri çoğalttığımız anda, ileride kimseye “engellilere şöyle davran, böyle davran” şeklinde uyarılar yapmaya gerek kalmayacak.